Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Vahidettin'in Kabri Türkiye'ye Getirilmeli mi?

Aşağa gitmek

Vahidettin'in Kabri Türkiye'ye Getirilmeli mi? Empty Vahidettin'in Kabri Türkiye'ye Getirilmeli mi?

Mesaj tarafından ahmetdursun Ptsi Mart 01, 2010 10:12 am

Vahidettin’in Kabri Türkiye’ye Getirilmelidir.!!!

AKP hükümeti, Nazım Hikmet’e vatandaşlık hakkının verilmesiyle kendileri açısından son derece başarılı bir icraata imza atmış bulunmaktadır. En azından Nazım Hikmet’in isminin her anılışında veya Nazım’ın şiirlerinin okunduğu her yerde, zihinlere AKP gelecektir. Böylece Nazım yaşadıkça AKP de yaşama imkânı bulacaktır. Bence bu konuda atılacak ikinci adım, Nazım’ın kabrinin Türkiye’ye getirilmesi olacaktır. Böylece Nazım’la birlikte AKP de ölümsüzleşecektir. Çünkü ister istemez Nazım’a bir anıt mezar yapılacak, mezar taşına veya orada dikilecek bir kitabeye ister istemez Nazım’ın hayatından kesitler yazılacak. Böylece kendisine vatandaşlık hakkının verildiği ve kabrinin Türkiye’ye getirildiği tarihler ile bu tarihlere imza atanlar da kitabede zikredilmiş olacaktır...

Şaka bir yana; Nazım Hikmet’e vatandaşlık hakkının verilmesi, ülkemiz adına da faydalı olmuştur. En azından olur olmadık yerde Nazım sakızı çiğneyenlerin ağzındaki sakız, elindeki oyuncak alınmıştır. Öte yandan, günümüz aydınlarından bazılarıyla ve TBMM’deki bazı milletvekilleriyle kıyaslandığında; Nazım Hikmet muhafazakâr milliyetçi bile sayılır! Bu bakımdan hükümete ve TBMM’ne teşekkür ediyorum...
...
Şimdi hükümetin ve TBMM’nin yapacağı ikinci bir iş daha var. O da son padişah Vahidettin ile son halife Abdülmecit Efendi’ye itibarlarını iade etmek ve eğer varisleri isterlerse onların kabirlerini de Türkiye’ye getirmektir. Son Halife Abdülmecit Efendi’nin Medine’deki kabrinin halen duruyor olmasından emin değilim. Çünkü Suudiler’in, sahip oldukları inançları gereği mezarlara düşmanlığı bulunmaktadır. Onlarda anıt mezar geleneği olmadığı için, Halife Abdülmecit Efendi’nin Medine’de Cennet’ül Bakî mezarlığında bulunan kabrinin da kaybolduğunu sanıyorum. Ancak son Padişah Vahidettin’in kabri halen sınırımızın ötesindeki Halep’tedir ve Suriye ile olan iyi ilişkilerimiz dikkate alındığında getirme imkânımız bulunmaktadır.

Enver Paşa’nın Tacikistan’daki kabrinin İstanbul’a (Hürriyet-i Ebediye Tepesi) getirilmesiyle, Adnan Menderes’in İmralı’daki kabrinin yine İstanbul’a (Topkapı) getirilmesiyle ve Nazım’a vatandaşlık hakkının verilmesiyle Türkiye’ye ve Cumhuriyet’e halel gelmediyse, son padişah ve son halifenin kabirlerinin Türkiye’ye getirilmesiyle de herhangi bir şey olacağını sanmıyorum. Kabirlerden ve içindekilerden artık korkmamak gerekir. Ancak yine de elbette mezarlıkta ıslık çalanlar olabilecektir. Bunları fazla dikkate almamak gerekir diye düşünüyorum.
...
Aradan yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen, 1970’lerin ilk yıllarında geçen ilkokul yıllarında ezberleyip 23 Nisan bayramı törenlerinde okuduğum bir şiirin ilk mısraları hala hatırımdadır. Şöyle deniliyordu şiirde:

Güzel yurdum ellere bir mal gibi satıldı,
Atamın gür kaşları birden bire çatıldı,
Binerek bir hamlede şahlanan kır atına,
Haykırdı “alçak” diye sultanın suratına,
Çarpsaydı damarında eğer halis Türk kanı,
Satarmıydı Vahdettin keyfi için vatanı.

Görüldüğü gibi, şiirde Vahidettin için “Alçak”, “kanı bozuk” ve “hain” yaftalaması vardır. Bu durum sadece bu şiirde değil, pek çok eserde de söz konusudur. Esasen Cumhuriyet nesilleri, büyük ölçüde bu anlayışla ve bu anlayışın egemen olduğu eğitim sistemiyle yetiştirilmiştir. Vahidettin’in siyasi hataları elbette vardır. Milli Mücadele ve bu mücadelenin önderleri hakkındaki tutum ve davranışları da az-çok bilinmektedir. Ancak Vahidettin’in 9. Ordu Müfettişliği ile Anadolu’ya giden Mustafa Kemal’e “Paşa, paşa! Bu devleti kurtarabilirsin paşa!” dediği de biliniyor. Şimdi bazıları oturmuş, Vahidettin’in bu sözü, “Anadolu’daki ayaklanmaların derhal bastırılmasını ve itilaf devletlerine zorluk çıkaranların bertaraf edilmesini istediği için söylediğini” iddia ediyorlar. Bu iddiaya katılmak elbette mümkün değildir. İşgal güçlerinin etkisindeki bir padişahın içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi ve bu haleti ruhiyeden kaynaklanan icraatlarını yargılamak ne kadar gerçekçi olur bilmiyorum ama emin olduğum bir şey var, o da Vahidettin’in damarlarında dolaşan kanın da halis, muhlis Türk kanı olduğudur. Bu bakımdan onun hain olduğunu asla kabul etmiyorum. Çünkü ben, damarında halis Türk kanı taşıyanların hain olacağına, daha doğrusu bu milletin hain yetiştireceğine asla inanmıyorum. Bana göre; bu millet cahil ve gafil yetiştirebilir ama hain asla. Bu bakımdan Vahidettin’i, hain olarak değil ama belki gafil ve cahil sınıfında mütalaa etmenin daha doğru olacağına inanıyorum. Bütün bunları, Merhum Bülent Ecevit, “Vahidettin hain değildir” dediği için değil, gerçekten inandığım için söylüyorum.

http://www.turkdirlik.com isimli internet sitesinde 28 Temmuz 2005 tarihinde Hanifi Altaş imzasıyla bir yazı yayınlanmış. “Vahidettin, Tevfik Paşa ve Bülent Ecevit!” yazıda, Vahidettin’in hainliğini, Tevfik Paşa ve Bülent Ecevit’in de gaflet ve dalâletini ispat etmek için epeyce bir çaba sarf edildiği görülüyor. Temel hareket noktası ise Vahidettin’in İngiltere ile olan yakın münasebeti ve Milli Mücadele aleyhindeki tutumu olarak ele alınmıştır. Söz konusu yazıda, “Vahidettin, 24 Kasım 1918’de; The Daily Mail muhabiri G. Ward Price’a şöyle der” denildikten sonra Vahidettin’e ait olduğu şu sözlere yer verilmekte: “İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri … kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır.”(1) Şimdi bu diplomatik ve politik olarak söylenmiş sözün İngiliz hayranlığı ve ihanet ile ne alakası vardır. Üstelik bu sözün, Vahidettin’e ait olduğu bile kesin değildir. Ya bu sözler, The Daily Mail Muhabiri G. Ward Price tarafından uyduruluş ise. Madem bu sözler ihanet belgesi olarak kabul ediliyor, o zaman bir de şu sözlere bakalım:

“Türk milletiyle (Amerikan milletleri arasında) karşılıklı olduğuna emin bulunduğum muhabbet ve samimiyetin tabii menşei hakkında birkaç söz söylemek isterim. Türk milleti zaten demokrattır. Eğer bu hakikat şimdiye kadar medeni beşeriyet tarafından tamamıyla anlaşılmamış bulunuyorsa, bunun sebeplerini muhterem sefirimiz Osmanlı İmparatorluğu’nun son devirlerini işaret ederek çok güzel ifade ettiler. Diğer taraftan Amerikan Milletinin kendini hissettiği dakikada istinad ettiği (…) demokrasidir. Amerikalılar bu mevhibe ile mümtaz bir millet olarak beşeriyet dünyasında arzı mevcudiyet eyledi. Büyük bir millet birliği kurdu. İşte bu noktadandır ki Türk milleti Amerika milleti hakkında derin ve kuvvetli bir muhabbet hisseder. Ümit ederim ki bu müşahede iki millet arasındaki mevcut olan muhabbeti kökleştirecektir. Yalnız bu kadarla kalmayacak, belki tüm beşeriyeti birbirini sevmeye ve bu müşterek sevgiye mani olan mazi hurafelerini silmeye, dünyayı sulh ve huzur altına sokmaya medar olacaktır.

Muhterem Amerikalılar,
Temsil etmekle mubayi olduğum Türk milletinin, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin insani gayesi işte bundan ibarettir. Bu yüksek gayede zaten çok yükselmiş bulunan Amerika milletinin, Türk milleti ile beraber olduğundan şüphem yoktur.”

Durun hele! Bu sözlere bakıp da sahibini hemen Amerikan hayranlığı veya daha da ileri gidip ihanetle suçlamayın. Çünkü bu sözlerin sahibi Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk’tür. Bu sözler ilk defa Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesinde de yayınlanmıştır(2). Ve bu sözler de tıpkı Vahidettin’in yukarıdaki sözleri gibi diplomasi icabı söylenmiş politik sözlerdir.

http://www.acikgazete.com isimli internet sitesinde yazan Ali Haydar Nergis isimli yazar ise 19 Ocak 2006’da yazmış olduğu “Rastlantılar tarihin akış yönünü ne kadar etkiler?” başlıklı yazısında şöyle diyor:

“Kimi tarihçiler der ki, son Hükümdar Vahidettin, Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine karşıydı, ancak savaşın başladığı yıllarda tahtta değildi. Savaş, İkinci Abdülhamit’ten sonra başa geçen Sultan Reşat zamanında başladı, sonuçlarına katlanmak da daha sonra Hükümdar olan Vahidettin’e kaldı. İkinci Abdülhamid’den sonra, sıralamada bir değişiklik olsa, tahta Sultan Reşad değil de Vahidettin geçseydi, belki de Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na hiç girmeyecek, İmparatorluğun tümüyle dağılmasına yol açan önce Mondros, ardından da Sevr anlaşmalarını imzalamak zorunda kalınmayacaktı. Sultan Reşat’tan sonra Vahidettin tahta çıktığında artık iş işten geçmişti. Birinci Dünya Savaş yenilgiyle sonuçlanmış, Mondros imzalanmış. Osmanlı’yı savaşa sokan Talat, Enver ve Cemal Paşa’lar yurt dışına kaçmışlar. Ardından gelen Sevr anlaşmasıyla da koca İmparatorluğun paramparça edilmesi kararı alınmıştı.

Yine derler ki, Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmadan önce, son Hükümdar Vahidettin’in kızı Sabiha Sultan’ı sevmiş, hatta ona evlenme teklifinde bulunmuş, Sabiha Sultan, da çocukluğundan beri amcasının oğlu Ömer Faruk’u sevdiği gerekçesiyle Mustafa Kemal’in evlenme önerisini geri çevirmişti... Vahidettin, yurt dışında, sürgünde yaşadığı sürece Türkiye’ye karşı hiçbir yıkıcı girişimde bulunmadı. Bir gün, torunları bahçede oynarken, Mustafa Kemal karşıtı şarkılar söylüyor. Bunu duyan Vahidettin onları yanına çağırarak azarlıyor. Mustafa Kemal’e ve yeni Türk devletine söz söyletmiyor. Ömrünün son anına dek, yeniden Türkiye’ye dönebilme düşleri kuruyor. Ancak, gözlerini kapadığı ana dek bu umutlarını haklı çıkaracak bir bulguya rastlanmıyor. Güç koşullardaki sürgün yaşamına yüreği daha fazla dayanmayan Vahidettin, yurt dışına çıktıktan iki yıl sonra 1926 yılında ölüyor. Ancak, ölümü yaşadığı yıllardan daha da sorunlu bir hale geliyor. Bakkala, kasaba borçlarından dolayı tabutuna 2 hafta süreyle haciz konuyor. Para bulunuyor, borç ödeniyor. Bu kez de, cenazeyi gömecek bağımsızlığına sahip Müslüman ülke bulunamıyor. Türkiye dışında en uygun yer olarak eski Osmanlı toprağı olan Halep şehri seçiliyor. Ancak, Halep de Fransızların denetimindedir. Fransızlar, hiçbir resmi tören düzenlenmemesi koşuluyla cenazenin Halep’e gömülmesine izin veriyor. Cenaze, uzun bir yolculuk ve bir buçuk aylık bir aradan sonra Halep’te toprağa veriliyor”(3).

Ali Haydar Nergis, söz konusu yazıda şu bilgiyi de aktarıyor: “Vahidettin’in ölüm haberini Adana’da, bir yemekteyken öğrenen Mustafa Kemal’in, ‘Çok dürüst bir adamdı. Vahidettin isteseydi, Topkapı Sarayı’ndan götüreceği değerli eşyaları satarak güçlü bir ordu kurduktan sonra öyle bir gelirdi ki...’ dediği kaydediliyor.” Bu rivayetin ikinci kısmını “Vahidettin’in güçlü bir ordu kurduktan sonra öyle bir gelirdi ki...” yerine “yurtdışında refah içinde yaşardı...” şeklinde dile getirenler de vardır.

Mustafa Kemal Paşa, gerçekten de böyle bir söz söylemiş olabilir mi? Elbette olabilir(olmayabilir de). Zira Mustafa Kemal Paşa, Vahidettin’i, veliahtlığı sırasında 1917 yılının Aralık ayı içinde gerçekleşen birkaç haftalık Almanya seyahati sırasında askeri yaveri olacak kadar yakından tanımaktadır. Belki de aralarında dostluk derecesinde yakın bir ilişki vardı! Üstelik Ali Haydar Nergis’e göre; Mustafa Kemal Paşa, Vahidettin’in kızı Sabiha Sultan’a da âşık bir askerdir. Eğer bu bilgi doğruysa, Mustafa Kemal Paşa, sürekli rekabet içinde oldukları söylenen Enver Paşa ile bu konuda da yarış halindedir. Zira Enver Paşa, o sırada Abdülmecit’in torunu, yani Vahidettin’in yeğeni Naciye Sultan ile evlidir ve Osmanlılar için Birinci Dünya Savaşı iyi gitmemektedir. Enver’in yıldızının sönmekte olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, geleceğin padişahına damat olarak Enver’den daha büyük şöhrete ulaşmayı aklından geçirmiş olabilir!

Bütün bunlar, elbette bir tespit değil, sadece mevcut bilgilerden hareketle bizim aklımıza gelen tahminlerdir. Tahminlerin ise tarih yazarlığında hiçbir yeri ve değeri yoktur. Ancak, Vahidettin’in San Remo’da vefat ettiği günün(15 Mayıs 1926) ertesi günü, yani 16 Mayıs 1926 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’ya geldiği biliniyor(4). Profesör Metin Hülagü Mustafa Kemal’e atfen söylenen “(Vahidettin)Namuslu bir adamdı. İsteseydi Topkapı sarayını götürürdü....” ve Vahidettin’e atfen söylenen “O (Mustafa Kemal) bir Osmanlı Paşası’ydı. Kimse onun hakkında kötü bir söz söyleyemez” şeklinde yapılan rivayetleri gerçekçi bulmadığını bu tür rivayet ve iddiaların, Atatürk ile Vahdettin’in arasını bulma çabalarının ürünü olduğunu söylüyor(5). Biz şahsen, Mustafa Kemal Paşa’nın, Vahidettin hakkında bu sözü söylemiş olabileceği ihtimalinin, olmayabileceği ihtimalinden çok daha yüksek olduğuna inanıyoruz. Çünkü ölen bir insanın arkasından kötü söz söylenmeyeceği şeklinde oluşan kültürel motifimizi, Mustafa Kemal Paşa da herhalde Prof. Dr. Metin Hülagü kadar iyi biliyordu. Bu sebeple biz diyoruz ki; bugün Suriye’nin Halep kentinde bulunan son Osmanlı Padişahı Mehmet Vahidettin’in kabri bir an önce öz vatanına getirilmelidir. Türkiye’ye yakışan da budur. Bunun için devlet töreni yapmaya da gerek yoktur. Sade bir törenle bu iş halledilebilir.

Osmanlı hanedanının hayatta olanlarına Türk vatandaşlığı hakkı ve Türkiye’ye dönüş izni vermekle Laik Türkiye Cumhuriyeti yıkılmadıysa, son padişah ve son halifenin toz haline gelmiş kemiklerinin Türkiye’ye getirilmesiyle de yıkılmayacaktır...
23 Ocak 2009

Ömer Sağlam
----------
1- Bk. http://www.turkdirlik.com/Bilgimece/Turkoloji/Tarih/HAltas0015.htm(Vahidettin, Tevfik Paşa ve Bülent Ecevit!)

2- Bk. https://www.youtube.com/v/j9×1xyfeoeU

3- Bk. http://www.acikgazete.com/?action=journalist&aid=1633.

4- Bk. Yard. Doç. Dr. Gülseren Akalın “Adana'nın Gazi'li Günleri” başlıklı bilimsel makalesi, http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler/2.php.

5- Bk. http://www.ensonhaber.com/Gundem/94773/Atatukun-sarayda-casuslari-vardi.html.
****************
İlgili diğer yazı başlıkları:
NUTUK'TAN KISA BİR BÖLÜM ÖZETİ ATATÜRK;NUTUK,YRD.DOÇ.DR.ORHAN ÇEKİÇ'TEN
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=340.0
-------------
Kemal'in Askerleri,Vahdettin'in Politikacıları.
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=2046.0
----------
VAHDETTİN İNGİLİZLERE NASIL CASUSLUK YAPTI?
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1741.0
-----------
G.FULLER'İN KİTABI ÜZERİNE İNCELEMELER
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1008.0
------------
ATATÜRK;İNGİLİZLERE VALİ OLMAK İSTİYORUM DEDİ Mİ?
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=859.0
----------
ATATÜRK'ÜN BERLİN'E GELİŞİ.23 ARALIK 1971/90.YILDÖNÜMÜ
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=856.0
------------
İRTİCA,23 NİSAN 1920 TBMM'NİN AÇILDIĞI GÜNLERDE İRTİCANIN KORKUNÇ YÜZÜ
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=840.0
------------
İşbirlikçi Vahidettin Milli Eğitim’de.
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=3151.0
-----------
ATATÜRK; GİZLİ CELSELER-1
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=949.0
---------
ATATÜRK'E İTALYA VE ALMANYA KAÇ KEZ SUİAKASTTE BULUNDU?
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=3470.0
------------
Atatürk'e vurmak,Sabancı Üniversitesi'nin üstün vasfı.
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=2145.0
-----------
33 dereceli Mason''un itirafı, "Atatürk''ü silahla ortadan....
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=3472.0
----------
Yobazlar intikam için ayaklanmıştır!..
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1497.0
-----------
Kazım Karabekir.Uğru Mumcu anlatıyor.-1
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=2980.0
----------
MALTA ZİNDANLARINA GİDEN YOL.
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1739.0
----------
Abdullah Gül'den yolsuzluklara destek.
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=3127.0
------------
ARAP MILLIYETÇILIGI VE TÜRKLER
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1611.0
ahmetdursun
ahmetdursun
Yeni Üye
Yeni Üye

Mesaj Sayısı : 18
Kayıt tarihi : 01/03/10

http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?board=91.0

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz