Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Padisah Vahdettin'den Gen.Harrington'a bir mektup.

Aşağa gitmek

Padisah Vahdettin'den Gen.Harrington'a bir mektup. Empty Padisah Vahdettin'den Gen.Harrington'a bir mektup.

Mesaj tarafından ahmetdursun Ptsi Mart 01, 2010 10:10 am

Padisah Vahdettin'den Gen.Harrington'a bir mektup.

16 kasim 1922

İşgal Orduları Başkomutanı General Harrington'a yazıyla başvuran Padişah Vahdettin,İstanbul'da hayatını tehlikede gördüğünü ve İngiltere'ye sığınmak isteğini bildirdi.

16 KASİM 1922 TARIHI,OSMANLI VE TURKIYE CUMHURIYETI ICIN ONEMLI BIR TARIHTIR.

SIZLERE ONCE GAZETECI TUFAN TURENC ILE UMIT ZILELI'NIN YAZILARINI VE SAYIN AKAR DURU BEYIN DEGERLI BIR ILETISINI SUNARAK MUSTAFA KEMAL ILE ARKADASLARININ IDAM EDILMESI HAKKINDAKI PADISAH VAHDETIN'IN FERMANINI BU BASLIK ALTINA EKLIYORUM .

PADISAH VAHDETTIN'I, HALEN VATANSEVER GIBI GOSTERMEYE CALISANLARA BIR IBRET BELGESI OLSUN :

Not : yazi bilgi icin Edirne valiligi ve Kesan kaymakamligina da gonderilmistir.
N.Kaptan

Tufan Türenç'in köşe yazısı

Tarih yalan söylemez Vahdettin haindir.

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı.
12 gün sonra 13 Kasım'da İtilaf Devletleri'nin Yunan gemileri de dahil 55 parçadan oluşan donanması İstanbul Boğazı'na demirledi.
Savaş gemileri toplarını Padişah Vahdettin'in oturduğu Dolmabahçe Sarayı'na çevirdi.
Önce Fransız askerleri sonra İngiliz askerleri karaya çıkarak fiili işgali başlattılar.

İstanbul'un işgali ülkede büyük infial yarattı.
Vahdettin ise tahtının derdine düşmüş, İngilizlere yaranmak için yollar arıyordu.
Bunun için gazeteci Sait Molla'yı kullanıyordu.
Sait Molla makalelerinde İngilizlere övgüler düzüyor, bir yandan da İngilizleri Sevenler Derneği"ni kuruyordu.
Bu derneğin bir numaralı üyesi Padişah Vahdettin, bir süre sonra sadrazamlığa getireceği eniştesi Damat Ferit ise ikinci üyesi oluyordu.

24 Kasım'da Vahdettin İngiliz The Daily Mail gazetesine şu demeci veriyordu:

".... İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım Harbi'nde İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit'ten
miras aldım. Şimdi bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden gelini yapacağım."
Padişah Vahdettin bu güvenceleri ülkesini işgal edenlere veriyor ve onlara olan bağlılığını gösteriyordu.
* * *
Vahdettin'in tek düşündüğü ülkesi değil, tahtıydı.
İngilizlerin Türkiye yönetimine el koymasını istiyordu. Bunu da onlara her fırsatta aracılarla iletiyordu.
Ancak İngilizler öteki müttefikleri tedirgin edeceği için Vahdettin'in bu önerilerine sıcak bakmıyordu.
Vahdettin son çare olarak İngiltere yanlısı olmakla tanınan eniştesi Damat Ferit'i sadrazamlığa getirdi.
30 Mart 1919 günü Sadrazam Damat Ferit'i İngiltere Yüksek Komiser yardımcısı Amiral Webb'e gönderdi.
Padişah, sadrazamı aracılığıyla İngilizlere bağlılığını ve onlara karşı duyduğu sevgiyi yineledi.

Sadrazam Damat Ferit, Amiral Webb'e Padişah'ın Türkiye'nin İngilizlere yenildiğini, bu nedenle Türkiye'nin yalnız İngiltere'ye biat ettiğini
belirttiğini söyledi.

Daha sonra da cebinden çıkardığı Padişah'la birlikte hazırladıkları memerandumu Amiral Webb'e verdi.
Memerandumda 15 yıl boyunca İngiltere'nin Türkiye'yi yönetmesi isteniyordu.

Vahdettin'in ülkeyi İngilizlere teslim etme ihaneti Mustafa Kemal önderliğindeki Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanması sonucunda
gerçekleşmedi.

Ve tarihler 17 Kasım 1922'yi gösterdiği gün Vahdettin İngiliz savaş gemisi Malaya'ya gizlice binerek ülkesinden kaçtı.
İşte Padişah Vahdettin budur.
* * *
Bugün Vahdettin'in adını vermeden onun ülkesine ihanet ettiğini ima eden bir ilkokul çocuğunun yazdığı kompozisyonu ülkenin valisi, kaymakamı sorguluyor.

Soruşturmalar açılıyor, harıl harıl suçlu aranıyor.
Ankara ise bu gelişmeleri seyrediyor.

Şimdi şu soruyu ülkesini seven herkese soruyorum:
"İşgalci kuvvetlere ülkesini peşkeş çeken, 15 yıl süreyle İngiliz boyunduruğunu kabul eden bir padişaha 'Hain'den başka hangi sıfat verilebilir?"

Tarih yalan söylemez.
Vahdettin bir vatan hainidir.
***************
Sevgili dostlar,

12 Eylül 1919'da İngiltere ile gizli bir antlaşmaya imza atan Vahdeddin, kendisine aşağıda dikte ettirilen maddeleri aynen kabul etmişti:

1- İngiliz Hükümeti, kendi mandası altında Türkiye'nin bütünlüğünü ve egemenliğini taahhüt eder.
2- İstanbul Hilâfet ve saltanat merkezi olarak kalacak, İstanbul ve Çanakkale Boğazları İngiltere'nin kontrolu altında olacaktır.
3- Türkiye bağımsız bir Kürdistan kurulmasına karşı çıkmayacaktır.
4- Osmanlı Devleti bilumum Müslüman memleketlerinde, Hilâfet nufuzunu İngiltere lehinde kullanmayı taahhüt eder.
5- Türkiye'de çıkabilecek millî hareketlerin önünü kesmek için, İngiltere Hükümeti kontrolünde olmak üzere ordu tesis edilebilir. ( Kuvay-i İnzibatiye-Hilâfet Ordusu)
6- Türkiye, Kıbrıs üzerindeki bütün hukukundan feragat eder.
7- İngiltere Hükümeti Osmanlı varlığını korumayı taahhüt eder.
8- Padişah 4. maddeyi yeniden düzenlemek için İngiltere Hükümeti ile ayrıca bir mukavele teati edecektir.
Ayrıca: Milliyetçi bir hükümetin başa geçmesi halinde, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral De Robeck tarafından 4 Ekim 1920 tarihinde, Sadrazam Damat(Ferit) Paşa aracılığı ile Padişah Vahdeddin'e gönderdiği bir taahhütname ile:
a- Padişah korunacaktır.
b- Padişah'ın izinsiz (İngilizlerden) olarak görevden çekilmesi uygun olmayacaktır.
c- Padişah Vahdeddin yurt dışına çıkmak (kaçmak) zorunda kalırsa kendisine mutlaka yardım edilecektir
*******
H.C.Armstrong, Bozkurt, s.105'te, " Konya'da Padişah'ın (Vahdeddin) adamları Mustafa Kemal'in göndermiş olduğu subayların ayak tırnaklarını söktüler,sonra da onları atların ayaklarının altında çiğnediler.
Mustafa Kemal'in adamları da,Konya'daki olayda başı çekeni vurarak öçlerini aldılar."diye yazıyordu.
(Kitabın 1932 baskılı orjinal versiyonunda bu satırlar 143 ve 144 üncü sayfada yer alıyor ve 'atların kuyruklarına bağlıyarak ayaklarının altında çiğnediler' olarak geçiyor)

Vahdeddin, 10 Nisan 1920'de Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah'a (önceki Şeyhülislâm Haydarizade İbrahim Efendi bu fetvayı vermemek için istifa etmişti) Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idam edilmelerini karara bağlayan fetvayı yayınlatıyor ve aynı kararı 15 Haziran 1920'de Miralay İsmet (İnönü) Refet Paşa (Bele), Ankara Müftüsü Rifat Efendi (Börekçi), Milli Hükümetin Dışişleri Bakanı Bekir Sami, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Fahrettin Paşa (Altay) v.b. için de alıyordu.

Kahraman! Vahdeddin çok korkuyordu ama, bu antlaşmadan sadece bir yıl sonra Mareşal Wilson 14 Aralık 1921'de General Harrington'a yazdığı bir mektupta,'Aziz Tim, biz İstanbul'dan tası tarağı toplayıp gidinceye dek nasıl iyi bir iş yapmış olmayacaksak, Türklerle dost oluncaya dek te elbette yararlı bir iş yapmış olmayacağız' diyordu... (Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri – Gotthard Jaeschke)

Anadolu'da ülkenin düşmanlarına karşı savaşan vatanseverlere karşı kullanılmak üzere Harbiye Nazırı Süleyman Şevket Paşa'ya '( Kuvay-i İnzibatiye-Hilâfet Ordusu)'nu kurduran Vahdeddin değil, iyi saatte olsunlardı...

Sadece Vahdeddin değildi hain olan. Onlar, aile boyu hain idiler: (aynı Altanlar gibi) 1926 yılında ölen Vahdeddin'in İngiltere'de ikamet eden yeğenleri Prens Sami ve oğlu Bahaeddin Sami, 1937 yılında Atatürk'e suikast hazırlamanın yollarını arıyorlardı. İngiltere İçişleri Bakanlığı, bu faaliyetleri 4 Aralık 1937 günü gizli bir emniyet raporuyla Dişişleri Bakanlığına bildirdi. Bu raporda özetle şunlar yazılıydı: 'Prens Sami gurubu Türkiye'de Saltanatı yeniden kurabilmek için Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk'e suikast tertipliyorlardı. Yapılacak suikastın tarihi Şubat 1938 olarak tespit edilmişti. Prens Sami'nin Türkiye'deki adamları, Atatürk öldürülür öldürülmez, Türkiye tahtına oturması için kendisine teklifte bulunmuşlardı.

Bu maksat uğrunda kullanılmak üzere, Prens Bahaeddin Sami, Londra Borsasından 100.000 İngiliz Lirası sağlamaya çalışıyordu. Mr. Keith Williams adındaki İngiliz sermayedarı, para bulma işinde Prense yardım ediyor ve 100 000 İngiliz Lirasını sağlayabileceğini' söylüyordu. (İçişleri Bakanlığından Sir Russel Scott'tun Dışişlerinde Sir R. Vansittart'a gönderilen gizli yazı 4.12.1937 - Bilâl Şimşir, Atatürk'ün Hastalığı,1989) İngiltere Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığına verdiği cevapta 'Kendilerinde de bu konuda raporlar olduğunu ve bunların birbirini tuttuğunu' bildiriyordu.

Neticede Prensler ihtiyaçları olan 100.000 İngiliz Lirasını bulamadılar. Bu arada Atatürk hastalandı. Prens Bahaeddin Sami 1 Nisan 1938'de tekrar İngiltere Hükümetine resmen başvurarak Atatürk'ün ölümünden sonra saltanatın yeniden kurulacağını anlatıyor ve başına Fransa'da ikâmet eden ve Alman taraftarı Abdülmecid Efendi'nin değil, İngiltere'den yana olacak bir Halife- Sultan getirilmesi gerektiğini bildirerek kendini buna aday gösteriyordu. Türkiye deki Laik Cumhuriyet Rejiminin Atatürk'ten sonra da yaşayacak kadar güçlü olduğunu bilen İngiltere bunları ciddiye almamıştı...
Saygı ve sevgilerimle,
A.Duru
***************
Vahdettin hakkında özelime gönderilen bir katkıyı sizlerle paylaşmadan edemedim.T.Erciyes.

Vahideddin'in aklanmasını amaçlayan ve yakın tarihimizin gerçeklerini tersine çevirmeye çalışan e-mail iletilerine karşı verdiğiniz savaşım nedeniyle sizi kutluyorum.Kutlamanın yanı sıra böylesi uğraşınız nedeniyle size teşekkürlerimi sunmaya gereksinim duyuyorum.

22 Temmuz 2007 gününden bu yana, Cumhuriyet karşıtları,Kemalist devrimleri küçümsemeyi ve yakın tarihimizdeki kimi hainleri aklamayı azgınlıkla sürdürmeye başladılar.Bu azgınlığın gerisinde iki neden yuvalanmış olabilir. Ilımlı Islam Devleti modelinin düşünsel alt yapısını kamu oyuna sindirmeyi amaçlamış olabilirler.Ya da,Enver Paşa'nın cesedini Türkiye'mize getirmeye benzeyen yöntemle, (O yöntemin mimarı Hürriyet yazarı Murat Bardakçı idi) Vahideddin'in cesedinin de Şam'dan ülkemizde Devlet mezarlığına yeniden defnedilmesini sağlamak olabilir.Bu ikinci olasılık,Şeriat özlemini gerçekleştirmeye girişimin başlangıcı olacak ve belki de o gün Türkiye'miz, umulmadık olaylarla karşı karşya gelecektir.

Ülkemiz üzerinde dinsel ve etnik ayrışımın habis senaryosunun hazırlanmakta olduğu kanısına ulaşanlardan biri de benim. Avrupa Birliği'nin 1999'dan bu yana Gelişme Raporlarında ileri sürdüğü koşulların gerisindeki amacın bu olduğuna ilişkin sayısız örnekler mevcut. Pentagon'daki ülkemizi parçalayan haritanın, AB Gelişme Raporlarına ( 2004) ek koşul belgesinde " Fırat ve Dicle nehirleri havzası'nın uluslar arası bir kurul tarafından denetlenmesi koşulu ile örtüşmesi rastlantı olamaz.

Bu öngörülerde bir yanlışlık yoksa, sorun kimi kişilerin bilerek ya da bilmeyerek yakın tarihimizin gerçeklerini ters yüz etme çabaları, bu genel stratejiye yataklık etmeleriyle açıklanabilir. Enver Paşa'yı, Vahidettin'i aklamaya yeltenmeleri, Mustafa Kemal'i kusurlu bulmaları, üstlendikleri görevin gereği olabilir. Bu düşüncede yanılmış olmak, en içtenlikli dileğimizdir. Ülkemiz Cumhuriyetine Ilımlı Islam cübbesini giydirmeyi ve kamusal yönetimi federatif sisteme kaydırmayı öngören planın, robotları olduklarının farkında mıdırlar? Öylesi bir planın uygulama aşamasında en büyük zarara o robotların uğramayacağını bugün hiç kimse ileri süremez.

Avrupa Birliği üyeliğine Kemalizm ve onun alt yapısını oluşturan ulus devlet örgüsünün ve ulusalcılık ilkesinin engel oluşturduğu, -hem de koşul olarak- açıkça ileri sürüldüğüne göre, Mustafa Kemal'in Vahideddin'e karşı haksızlık yaptığı, aslında o son padişahın ülkeyi kurtarmayı amaçladığı ve Anadolu Harekatını sonuna kadar desteklediği savı internet ekranlarında dolaşıma girecek, makaleler yazılacak, panellerde dile getirilecektir. Örneğin; Nazlı Ilıcak bile, babasının bakan olarak 1955 yılında Rum kökenli yurttaşlarımıza uygulanan mezalimin karşın, İzmir'de Yunan Bayrağını selamladığını unutarak, " Mustafa Kemal'i kahraman yapmak için birileri hain mi olacaktır" diyebilecektir.

Anti-kemalist akımın en kurnaz ve bilinçli öncülüğünü Murat Bardakçı'nın üstlendiği görülüyor. Vahideddin'in yaşam öyküsünü konu alan "Şahbaba" adlı kitabında, onu özenle ve kurnazca aklamaya çalışmaktadır. Örneğin, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919 günü Samsuna ayak bastığının haftasında ( 27 Mayıs) Havas Reuter Ajansında yayımlanan bir haberin doğru olup olmadığını Makam-ı Celile-i Sadareti Uzmaya (Yüksek Başbakanlık katına) gönderdiği telgraftan söz etmez. O telgraf, İstanbul ile Ankara arasındaki ilk kırılma noktasını açıklamaktaydı. Ajansın verdiği haberde, "İngiliz himayesinin önerildiği ve bunun heyeti umumiyenin düşüncesi olduğu" bildirilmekteydi. Vahideddin, Mustafa Kemal'i ülkeyi düşman işgalinden kurtarması için Samsuna gönderiyor idiyse, İngiliz himayesinin kabul edildiğine ilişkin habere niçin karşı çıkmıyordu? Hem İngiliz himayesi kabul edilecek ve hem de İngiliz işgalinden ülkeyi kurtarmak gerekecek, nasıl olacak bu?

Mustafa Kemal'in başvurusuna yanıt gelmez. Bu kez, Padişah Vahideddin'e başvuracak ve "Malta'ya gitmek en hafif olarak hali atalete mahkum edilmek gibi ihtimaller karşısında bırakıldım " diyecek ve son sözünü söyleyecektir: " Eğer icbar edilirsem, memuriyeti aciza-nemden istifa ederek, kemakan (eskiden olduğu gibi) Anadolu'da ve sine-i millette kalacağım ve vazifei vatanıyeme bu kere daha sarih hatvelerle (atılımlarla) devam edeceğim. Ta ki, millet, istiklal ve saltanat ile hilafeti muazzamayı hümayunları masun-u indiras (yok olmaktan kurtul-muş) olsun.

Murat Bardakçı'nın Şahbaba kitabında Mustafa Kemal'in görüldüğü yerde katlini öngören Şeyhülislam fetvasına değinmez.. Mustafa Kemal'in başvurusuna İstanbul'da Harbiye Nazırı Şenket Turgut'tan yanıt gelir: Maiyeti alinizdeki istimbotlardan (buharlı gemilerden) biriyle buraya teşrifiniz rica olunur.

Adı Osmanlı olan devletin, tarihten silinmiş ortada sadece iskeleti kalmış olması gerçeği. 1881 Muharrem Kararnamesiyle tescil edilmişti. Para Basma yetkisi elinden alınmış, bu yetki Fransa'nın yönetiminde, Osmanlı Bankasının eline geçmişti. Bütçesi Duyunu Umumiye İdaresinin denetimi altındaydı. Dış Borçlarını ödeyemez duruma düşmüş, gelir kaynaklarına el konulmuş ve harcama yetkisi elinden alınmıştı. Reji İdaresi ile Düyunu Umumiye, Osmanlı Devletinin yerine geçmişti. Üstelik yargılama ve ceza öngörme yetkileri de vardı.

Osmanlı devleti fosilleşmişti.
Mustafa Kemal, Hilafeti ve Saltanatı kurtarsa ve Vahideddin Efendiyi geri çağırsa, acaba o Saltanat ve Hilafet, ayakta kalabilir miydi? Sevr sözleşmesi yürürlükten kalkar mıydı? Asi olarak suçladığı Mustafa Kemal'i sadrazam mı yapar ya da idam sehpasına mı gönderirdi?

Anadolu iki farklı seçenek karşındaydı. Ya uluslaşacak ya da Saltanatın buyruğunda kul olmayı sürdürecekti. Mustafa Kemal'in açtığı çığırda ulusallaşmayı ve çağdaşlaşmayı seçti. Şimdilerde Mustafa Kemal'i kusurlu bulan ve Vahideddin'i aklamaya çalışan nankör gafiller, Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti söz konusu olmasaydı, öylesi eleştiri özgürlüğünü kullanabilirler miydi? Ve AKP gibi bir parti ortaya çıkabilir miydi? Vahideddin'in gözleri önünde İkinci Meclisi Mebusan kapatılıp kapısına süngülü İngiliz askerleri yerleşmedi mi?

Saltanatın genetik çürümüşlüğünün yanı sıra, Saray, sadece kendisini düşünüyor hayat hakkını ulusta değil, İngiliz himayesinde görüyordu. Osmanlı kendisini kendi eliyle tarihten silmeye başlamıştı ve o süreci artık kimse tersine çeviremezdi. Vahideddin'in hain olup olmamasının geçerliliği kalmamıştı. Açz içindeydi. Onu savunanları, aklamaya çalışanlar, bu yazıklarımdaki bir tek sözcüğün yanlış olduğunu kanıtlarlarsa, "Kendini Yok Eden Osmanlı" kitabımı özür dileyerek armağan edecek ve yazı yaşamıma son vereceğim.

O nankör mahluklara son sözümüz şudur. Vahideddin hain değilse, hiç kimse bundan böyle hain olamaz. ABD-AB çaprazında ülkemiz coğrafyasını satışa çıkarsalar bile!

Sayın,T.Erciyes,
26 Kasım 2007 gün bana da ulaşan iletinizde," Sayın Malcolm X, niçin saklanıyorsunuz" diye soruyorsunuz. İzin verir misiniz size "Malcolm X" in kim olduğunu açıklayayım:
1925'in 19 Mayısında, Omaha'da dünyaya gelmiş Afrika kökenli kara tenlidir.Massachussets'in siyah mahallerinde ilk öğrenimini bitirir küçük yaşta çalışmak zorunda kalır.Kendisini Harlem'de bulur ve hangi suçu işlemişse gençliğinin 7 yılını hapishanede geçirir.Hapishane onun için fakülte olmuştur.Tüm gününü kitap okumakla geçirir ve doktora tezini orada hazırlar."Bir insanın düşünmeye gereksinimi varsa gideceği yer ya üniversite ya da hapishane olmalıdır" sözü onundur.

1952 yılında (26 yaşında) "Black Muslims" hareketine katılır. ABD içinde "bağımsız siyahların cumhuriyeti" düşüncesinin önde gelen ismi olur. Black Muslims hareketinin lideri Elijah Muhammed'e katılır.Ne var ki kısa bir süre araları açılacak ve ondan kopacaktır.Malcolm X adını kullanmaktadır.1964'de Afrika-Amerika Birliği savının savunucusudur.
O yıl,Mekke'ye gider ve Hacı olur.Yaşamının dönüm noktasıdır bu.
ABD'deki Islam ile Doğudaki Islam arasındaki farkı görür.Ve X olan soyadını "El Şahbaz" a dönüştürür. Elijah Muhammet'in etkisinde eskiden ırkçı görüşleri benimserken,Hac,onun Islam dünyasındaki ırkçılık karşıtlığını özümsemesini sağlar.Ve 1965'in 21 Şubatında New York'ta kuşunlanarak öldürülür.

İntenet sitesinde kendi düşüncesini açıklamaktan çok, uygun görüşleri internet ekranlarına yansıtan kişi,işte bu "Malcolm X" in ikinci kopyasıdır.Şimdi ondan gelen iletilerin anlamını ve amacını anlamak kolaylaşacaktır sanırım.
Saygılarımla. 3.12.2007.Dr. Ölçen
***********
Sayın Ölçen,
Verdiğiniz ilginç ve bir o denli değerli açıklayıcı bilgiler için şahsım adına teşekkür ediyorum.
Saygı ile...
Ahmet Dursun
http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1741.0
ahmetdursun
ahmetdursun
Yeni Üye
Yeni Üye

Mesaj Sayısı : 18
Kayıt tarihi : 01/03/10

http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?board=91.0

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz