Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dilimiz İçin Çok Geç Olmadan

Aşağa gitmek

Dilimiz İçin Çok Geç Olmadan Empty Dilimiz İçin Çok Geç Olmadan

Mesaj tarafından Kuva-yi Milliye Paz Şub. 07, 2010 11:53 am

Dil ve konuşabilme yeteneği, insanoğluna yaratılışıyla birlikte bağışlanmış ve onu diğer canlılar üzerinde üstün kılmış en önemli özelliklerden birisidir. İnsan adı verilen bu canlının en üstün özelliği düşünebilmesi ve muhakeme edebilmesidir. Dil-düşünce ilişkisi ise yüzyıllardan beri araştırılan bir konudur. Kimi dilbilimcilere göre, dil, düşüncenin evidir. Diğer bir söyleyişle, düşünce ancak dille oluşur ve yine dil sayesinde dışarı aktarılır.
Dil, kişisel ve toplumsal kimliğin göstergesidir. İnsan ancak konuştuğu dillin özelliğiyle çevresini, olayları kavrar, anlar ve anlatır. Dil ile düşünce arasındaki sıkı ilişki, birbirlerine ters düşen olguları kabul etmemektedir.
Bilim, kültür ve edebiyat dili olma özelliği kazanan bütün dünya dillerinde şu veya bu oranda yabancı öğeler vardır. Arı diller ancak medeniyetten uzak, kapalı küçük kabilelerde görülebilir. Medeni toplumların dillerinde yabancı dillerden alınmış unsurlar mutlaka olacaktır. Ancak sorun bu unsurların ne kadar ve nasıl olacağı ile ilgilidir.*
Türk dil tarihine baktığımız zaman ne yazık ki Türkçe’nin kesintisiz bir şekilde günümüze kadar geldiğini göremiyoruz. Farklı sebeplerden dolayı –ki bu sebeplerin başında din unsuru gelir- farklı dillerin alfabelerinin kullanılması bunun en açık örneğidir. İslamiyet’ten önce duru bir Türkçe ile konuşan, genellikle Türk alfabesi kullanan ve Türkçe eser veren Türkler, İslamiyet’in kabulünden sonra Arapça ve Farsça’yı yoğun bir şekilde işlemiş Türkçe’nin önüne geçirmişlerdir. Özelikle devlet erkanının bilim dili olarak Arapça’yı, sanat dili olarak da Farsça’yı kullanması Türk diline verilen önemi azaltmış, onun kesintisiz şekilde ilerlemesinin önünü kesmiştir.
Göktürkçe’de %1’den daha az olan yabancı kelime sayısı, Eski Uygurca’da %3 ila %5 arasındadır. İslamiyet’in kabulü ile başlayan Arap, Fars dil ve kültür etkileşimi döneminde ise Türkçe’deki yabancı kelimelerin oranı daha da yükselmiştir. Örneğin Atabetü’l-Hakayık’ta %20 olan yabancı kelimelerin oranı; Baki’de %65, Nefi’de %60, Namık Kemal’de %62, Şemsettin Sami’de %64’tür.**
Tanzimat’la birlikte dilde yenileşme hareketlerine gelinceye kadar dildeki Arapça ve Farsça yoğunluğu devam etmiş, Tanzimat’tan sonra dilde zaman zaman sadeleşmeye gidilmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932-1938 yılları arasını kapsayan Dil Devrimi ile birlikte dilimiz bu yabancı kelime ve tamlamalardan büyük ölçüde kurtulmuştur. Fakat çok gitmeden dilimiz bu kez de Batılılaşma sürecinde, ağırlıklı olarak İngilizce’nin istilasına uğramıştır. Öyle ki anadilimiz Türkçe olduğu halde yabancı dille eğitim veren okullar hızla çoğalmış, buralarda dersler öğrencilere İngilizce olarak anlatılmaya başlanmıştır. Matematik, fen bilimleri gibi zaten anlaşılması güç olan derslerin birde yabancı dilde anlatılması öğrencilerin kavramalarını ve yaratıcılıklarını köreltmekten başka bir şey değildir. Tamamen ideolojik nedenler güden bu yaptırımları zorlayan kişiler bilmelidirler ki insan beyni yalnız kendi anadilinde en güzel biçimde algılar ve kavrar.
Dil ihtiyaçtan doğan bir anlaşma aracı olmakla birlikte, canlı ve etkileşime açık bir varlıktır. Yabancı öğelerin dilimize girişlerinin farklı nedenleri vardır. Sosyal hayattaki köklü değişiklikler, din ve medeniyet dairesi değişiklikleri, tercüme faaliyetleri, alfabe değişiklikleri, geri kalmışlık, dil bilinci eksikliği, yabancı dille eğitim, çok coğrafya değiştirmek bunlardan bazılarıdır.*** Ancak bunların hiç biri kendi anadilini terk etmek için mazeret sayılamaz. Teknolojinin Batı’da üretiliyor olması onun dilini tamamen benimseyeceğimiz anlamına gelmemelidir. Buna bir örnek verecek olursak "bilgisayar" Batı’da üretilmiştir. İngilizce’deki karşılığı "computer"dir. Ancak biz buna kendi dilimizde "bilgisayar" diyerek kendileştirmişizdir. Bu da demek oluyor ki medeniyeti öğrenmek ya da uygulamak kendi dilimizden vazgeçmek anlamına gelmez. Evrensel dil İngilizce olacak gibi temelsiz bir kurala Batılı devletler uymamakta; dillerini yaptırımları olan kanunlarla korumaktadırlar.
Ayrıca bilim ve teknoloji alanında milletçe ne kadar kendimizi geliştirirsek, dilimize yabancı kelimelerin girmesine o kadar engel oluruz. Teknolojiyi taklitten kurtulup, onu yarattığımızda, ürettiklerimize kendi dilimizde isimler vererek Türkçemize sahip çıkabiliriz. Gerekli yasal düzenlemelerle basın ve yayın hayatındaki dil kirliliği ile cadde ve sokaklarda karşılaştığımız yabancı tabelaların oluşturduğu görüntü kirliliğine son verebiliriz. Tüm bunların yanı sıra dilde sadeleşme kadar bilinçlenmeye de önem vermeliyiz. Bunun da yolu hiç şüphesiz milli eğitimden geçer. Çocuklarımıza, gençlerimize bu bilinci küçük yaşlardan itibaren eğitim yoluyla aşılayarak dilimizin geleceğini kurtarabiliriz.
Son olarak "Başkasının dilini konuşan onun gibi düşünür" sözünü unutmamalı ve dilimize çok geç olmadan sahip çıkmalıyız.
Prof. Dr. Ahmet Buran

Alıntı: Hakimiyet-i Milliye
Kuva-yi Milliye
Kuva-yi Milliye
Kemalist Yönetici
Kemalist Yönetici

Mesaj Sayısı : 291
Kayıt tarihi : 28/01/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz