Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği

Aşağa gitmek

Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği Empty Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği

Mesaj tarafından onurkarakaya C.tesi Tem. 10, 2010 8:25 pm

Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği


Aşağıda yer alan metin, 25 Ekim 1996'da Vakıfbank, ODTÜ, İnönü Vakfı ve Unesco Millî Komisyonu'nun düzenlediği Cumhuriyet Haftası Etkinlikleri içinde yer alan "Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği" adlı seminer için tarafımdan hazırlanıp dinleyicilere sunulmuştur, bu vesile ile bu etkinliğin düzenlenmesinde büyük rolü olan, değerli bir öğretmen Sn. Ferihan Gürsoy'u da saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Tahir AYDOĞDU
TRT Ankara Radyosu
Kânun Sanatçısı



Sn. Konuklar, Vakıfbank, ODTÜ, İnönü Vakfı ve Unesco Millî Komisyonu'nun düzenlemiş olduğu "Cumhuriyet Haftası Etkinlikleri" içinde yer alan seminere hoş geldiniz.

Önce, bugün bana sizlerin huzurunda olma mutluluğunu sağlayan ODTÜ ve Vakıfbank yetkililerine teşekkür etmek istiyorum, dilerim bu tür seminerler daha sık ve geniş kapsamlı olarak gerçekleştirilir.

Bugün ele alcağım konu: "Cumhuriyet Dönemi Türk Müziği'nde Dernek, Cemiyet v. b. halk okullarının yeri, önemi, daha sonra bu okul ve derneklerin kapatılması ile ortaya çıkan durumu irdelemek olacak. "

-Ben sözlerime biraz geri dönerek başlamakistiyorum.

-Geçmişimiz ile ilgili değerlerden bahsetmek gerekir düşüncesindeyim.

İşte bunlardan biri: KÖK VE KÖK'ün önemi....

KÖK geleceğin hazırlayıcısı ve emniyetidir, müjdecisidir. KÖK'e dayanmayan gelecekler, dejenerasyona müsait, ömürsüz ve her türlü maceraya açık olur.

Geçmişini iyi bilenler ve hayat okulundan gereken dersi ve tecrübeyi almış olanlar, yarınını büyük yanlışlar yapmadan planlayabilirler.

-Hele geçmişinde asırlar boyu süren bir kültür hazinesine sahip olan milletler için bu kural, kaçınılmazdır.

-Bu nedenle Türk Milleti, dünyanın en şanslı milletlerindendir.

-Tarihteki Atalarımıza ne kadar saygı taşısak, onları gönlümüzün en erişilmez yerinde de muhafaza etsek, bize bıraktıkları kültür mirası karşısında yine azdır.

Halbuki biz ne yapıyoruz! Onları hatırlatmakdan, hatırlamakdan, onları incelemekden ve onlardan bahsetmekden adetâ çekiniyoruz, bıraktıkları kültür mirasına gereken önemi vermiyoruz.

Bu ilginç tabloyu dünyanın hiçbir yerinde görmek mümkün değildir.

Bu kargaşa içerisinde genç ne yapsın? Toplum kendine ve kültürüne sahip değil ki gencine sahip çıksın!

Devletin idare tarzı değişebilir, demokratik ortamda iktidarlar değişebilir, hatta milletin geleceğini tehlikeye sokan durumda iktidarlar görevden uzaklaştırılabilir. Ama, bu değişmelerden yara almaması gereken, "Sağlam, yurduna bağlı, vatanına aşık örnek gençlerin yetişmesini sağlayan herşeyden önemlisi "MİLLÎ KÜLTÜR"ümüzdür.

Ülkeleri uzun vadede güçlü kılan ekonomik üstünlükleri değil kültürleridir.

( Bir an için uzak doğu medeniyetlerini düşününüz! )

Millî kültür ve geleneklerine sırt çeviren , onları hâkir gören toplumlar asla bellerini doğrultamazlar. Millî kültür, bütünlüktür, millî kültür soyluluktur.

Millî kültür millet olmanın temel şartıdır. Ondan uzaklaştıkca, millet olma özelliğimiz kayıba uğrar. İşte o zaman yabancı ideolojiler, yabancı kültürler, açık pencere ve kapılardan topluma sızar ve gençleri rahatlıkla etkisi altına alır.

İşte millî kültürümüzü ayakta tutan temel taşlardan birisi de şüphesiz "MİLLÎ MÛSIKÎ" mizdir.

Cumhuriyet döneminde Türk Mûsıkîsi'ne geçmeden önce Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine kısaca değinmek istiyorum; Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında her sahada olduğı gibi "Enderûn" denen saray okulunda çöküntü, çözülme, özelliğini kaybetme ve fonsiyonunu yitirme başlamıştı. Nedense yüzyıllardan beri kökleşerek gelişen, sağlam temellere oturan bu kuruluşu restore etmek, eski özelliğini geri vermek kimsenin aklına gelmemiş, körü körüne Batı'ya bağımlılık gösterilerek dağılıp gitmesine göz yumulmuştur. Halbuki batılılaşma, çağdaşlaşma, kendi öz değerlerini çağdaş düzeyde değerlendirmesidir. 1908'den sonra da "Enderûn Okulu" kesin olarak kapatılmıştır. Mûsıkî bölümünün adı "Mızıka-i Hûmayun" olmuş, Mızıka-i Hûmayun ise daha çok Batı Müziği'ne önem vermiştir.

Daha sonra bu boşluğu yeni kurumların doldurduğunu görüyoruz. Bunlar : Konaklar, Saraylar, evler ve meşkhâneler....

( Burada MEŞK ETME eylemini açıklamam gerekir;Mûsıkî'de Meşk etme eyleminin diğer bir adı da ESER GEÇMEK di. Talebeye eser geçmek, hocadan eser geçmek, yani eseri, eserleri repertuvarı aktarmak, intikal ettirmek, başkasına. başka bir nesle, zincirin bir başka halkasına geçmesini sağlamak olarak açıklanabilir. )

Bu sıralarda gerçek sanattan anlayan, bu durumdan endişe duyan az sayıdaki sanatçı ve ilim adamı, Türk Mûsıkîsi'ni öğreten bir kuruluşa şiddetle ihtiyaç olduğuna inanıyorlardı.

20. yüzyılın başalarında yeni bir kuruluş ortaya çıkar, Millî Eğitim Bakanlığı, o zamanki adıyla "Maarif Nezareti", 1914 yılında İstanbul'da "Darülelhan" ( Nağmelerin evi ) adıyla bir devlet konservatuvarı açar, mûsıkî bölümünün başına da Musa Süreyya Bey getirilir. Bu kişinin ilk işi 1926'da Darülelhan adının İstanbul Konservatuvarı'na çevrilip yeni kültürümüz için gereksiz olan ŞARK MÛSIKÎSİ'nin kaldırılmasını istemek oldu. Böylece okullardan mûsıkî dersleri zamanın bakanı tarafından kaldırıldı.

Darülelhan'ın eğitim kadrosunda Ali Rifat Çağatay, Tanburî Cemil Bey, Hüseyin Sâdeddin Arel, Suphi Ezgi gibi değerli öğretmenler bulunuyordu.

Başlıca görevleri:Türk Mûsıkîsi'nin çökmesini önlemek, klâsik eserlerin notasını aslına uygun olarak yazmak ve mûsıkî zevkini yaygınlaştırmak gibi görevleri vardı. Ayrıca Darülelhan yayınlara ve araştırma çabalarına da ağırlık vermiştir.

Raûf Yektâ, Hüseyin Sâdeddin Arel ve Dr. Suphi Ezgi, kişisel çabalarıyla Türk Müzikolojisi üzerindeki çalışmalarını sürdürmüşler, bu arada Raûf Yektâ'nın kaleminden Türk Mûsıkîsi'ne ait ilk bilgiler bir Batı Ansiklopedisi'nde geniş şekilde yer almıştır.

Darülelhan'ın yanı sıra, pek çok cemiyet ve özel mûsıkî mektebi de, asrın başlarından Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar, Türk Mûsıkîsi öğretimi ve icrâ'sı sahalarında faaliyet göstermiştir.

Bunların arasında; 1922 yılında Fahri Kopuz, Kanunî Nâzım bey ve Ali Rıza Şengel tarafından kurulan: Terakk-i Mûsıkî Mektebi, 1925 yılında Abdülkadir Töre tarafından kurulan Gülşen-i Mûsıkî Mektebi, 1916'da Fahri Kopuz ve arkadaşları tarafından kurulan ve 1931'e kadar varlığını sürüdüren, özel okullar içinde en uzun ömürlü ve verimli olanı DARÜTTALİM-İ MÛSIKÎ .

Bu okulda Dr. Suphi Ezgi, Hüseyin Sâdeddin Arel dersler vermiş, Cevdet Çağla, Ferid Alnar, Safiye Ayla gibi sanatçılar da görev yapmıştır. Diğer bir okul ise Ali Kemal Paşa'nın Kadıköy'deki konağında kurulan, kurucuları arasında Selâhaddin Pınar'ın da bulunduğu DARÜL FEYZ-İ MÛSIKÎ'dir. Bu okul daha sonra ÜSKÜDAR MÛSIKÎ CEMİYETİ'ne dönüşmüştür.

Bu cemiyette Ali Rifat Çağatay, Selâhaddin Pınar, Emin Ongan gibi değerli sanatçılar emek vermiş, Türk Mûsıkîsi'nin pek çok ünlü ismi de buradan yetişmiştir. Bir başka okul da 1908'de Ziyaeddin Efendi tarafından kurulan, Kanunî Hacı Ârıf Bey, Neyzen Tevfik, Udî Sami bey gibi sanatçıların da çalıştığı DAR'ÜL MÛSIKÎ-İ OSMANİ'dir. Bu okul , bu tür okulların içinde en önemli yeri tutan DARÜT-TALİM-İ MÛSIKÎ mektebinin de temelini oluşturmuştur. Kâzım Uz'un kurduğu DAR'ÜL MÛSIKÎ, Kadıköy Mûsıkî Cemiyeti, Şark Mûsıkî Cemiyeti, İstanbul Üniversite Korosu, Belediye İcra Heyeti, halk tabanlı korolar arasında Erdinç Çelikkol yönetimindeki Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuvarı Korosu'nu da anmak yerinde olacaktır. Bunlara ilaveten "HALK EVLERİ" de sayılabilir.

Ayrıca Fehmi Tokay tarafından Ankara'da kurulan Ankara Mûsıkî Cemiyeti, uzun süre Râkım Elkutlu'nun başkanı olduğu İzmir Mûsıkî Cemiyeti, 1948 yılında Laika karabey'in kurduğu ve Hüseyin Sâdeddin Arel'İn hocalık yaptığı, şu anda da çalışmalarına devam eden İleri Türk Mûsıkî Konservatuvarı birçok sanatçının yetişmesine yardımcı olan kuruluşlardır.

Bu mektep ve cemiyetlerin dışında, konaklarda, evlerde özel dersler verildiği gibi orta dereceli bütün okullarda , hatta bazı ilkokullarda bile Türk Mûsıkîsi öğretilmekte, gençlere TÜRK MÛSIKÎSİ zevki ve sevgisi aşılanmakta idi.

Cumhuriyet , Türk Milleti için yeni bir hayat tarzının başlangıcı olduğu kadar, Türk Mûsıkîsi için de yeni bir dönemin başlangıcıdır.

Ne yazık ki bir takım maksatlı kişiler tarafından Türk Mûsıkîsi okullardan kovulmuş, öğretimi resmen yasaklanmıştır, hatta 1927'den beri yapılmakta olan radyolardaki yayını da 1934'de durdurulmuş, yasaklanmıştır.

Gerçi bu yasak fazla sürmemiş, Atatürk'ün Savarona yatında bir akşam, yasaktan haberi olmadığını söyleyip radyodan Fasıl dinlemek istemesi üzerine, yayınlar tekrar başlamıştır.

Burada önderimiz ATATÜRK'ün Türk Mûsıkîsi hakkındaki sözlerine yer vermek istiyorum, bu sözleri nakleden de Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti'nin 15 sene şefliğini yapmış, Atatürk ile devamlı görüşen Binbaşı Hâfız Yaşar Okur'a aittir;"... Atatürk, her millî varlığa olduğu gibi, millî mûsıkîmize de büyük bir önem vermişlerdi. Özellikle, Klâsik Türk Mûsıkîsi'ni çok severdi. Atatürk, Türk Mûsıkîsi'ne bağlı idi, hatt'a onun aşığı idi. Bugünkü Türk Mûsıkîsi'ni canlandıran, Cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk'ün Türk Mûsıkîsi'ne candan gösterdiği ilgidir ki bu sayede, hâlen Türk Mûsıkîsi her yerde rağbet görmektedir...."

Yukarıda bahsettiğim , Türk Mûsıkîsi 'ne yapılan saldırılar sonucunda bütün yüzyılı kapsayacak, belki diğer yüzyıllara da uzayacak büyüklükteki TEK SES-ÇOK SES kavgasının temeli ne yazık ki böylece atılmış oldu.

Diğer bir örnek de ATATÜRK zamanında var olan, o zamanki adıyla "RİYASET-İ CUMHUR FASIL HEYETİ ", Atatürk'ün ölümünden sonra maalesef aynı uygulamalara mâruz kalarak kapatılmıştır. Günümüzde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çalışmalarını sürdürmekte iken

Cumhurbaşkanlığı Makâmı gibi Devletimizin yüce bir mevkii'ne bağlı olarak çalışmalarını sürüdüren bir TÜRK MÛSIKÎSI TOPLULUĞU veya FASIL HEYETİ gibi bir topluluk bulunmamaktadır!

Halbuki ATATÜRK, "Türk Mûsıkîsi'nin ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, sözleri toplanarak, onları birgün önce son mûsıkî kurallarına göre işlemekle ancak bu düzeyde Türk Ulusal Mûsıkîsi'nin yükselebileceğini" söylüyordu.

Bu düşünce ve yol göstericiliğin ışığı altında 25 Haziran 1934'de "MİLLÎ MÛSIKÎ ve TEMSİL AKADEMİSİ" kurulmuştu. Bu kuruluş ulusal mûsıkîmizi inceleyerek bilimsel temellere oturtacaktı.

Ancak Millî Mûsıkî kavramına yer vermeyen, tamamen Batı standartlarında ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI kurulmuş ! ve bu kuruluşun ne yazıktır ki Millî Mûsıkîmize hiçbir yararı olmamıştır, günümüzde bile kendi mûsıkîmiz, bu konservatuvarda yeterince, bilinçli ve etkin bir şekilde yer almamakta ve öğretilmemektedir.

Üzülerek söylüyorum, maalesef Cumhuriyetimizin 73. yılına gireceğimiz şu günlerde(bu konservatuvar halâ kurulmamıştır !)başkent Ankara'da halâ bir TÜRK MÛSIKÎSİ DEVLET KONSERVATUVARI bulunmamaktadır!

Buna karşın, 1938 yılında hizmete açılan Ankara Radyosu, gerek sanatçı kadrosu, gerek disiplin, gerekse öğretim ve eğitim sistemiyle yıllarca bir konservatuvar gibi çalışmış, çok sayıda sanatçı yetiştirmiş, bu hizmeti günümüze kadar sürdürmüş ve sürdürmektedir ve inanıyorum ki sürdürecektir.

Son yılların en önemli hareketlerinden birisi de, 1976 yılında hizmete açılan, bugün İ.T.Ü.'ye bağlanmış olan TÜRK MÛSIKÎSİ DEVLET KONSERVATUVARI ile başta İstanbul'da olmak üzere Ankara, İzmir, Bursa, Samsun, Edirne, Elazığ ve Diyarbakır'da Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak açılan Devlet Klâsik Türk Müziği Koroları'dır.

1976'dan bu yana devletin Türk Mûsıkîsi'ne bakış açısı değişmiş ve sağlıklı bir müzik politikasının temelleri atılmaya çalışılmıştır. Ayrıca 1982 anayasasının başlangıç bölümünde ve 63. maddesinde millî kültür değerlerinin korunması öngörülmüştür.

Saygıdeğer konuklar,

İşte size yukarıda sözünü ettiğim çeşitli dernek ve cemiyetler, üniversite gençliğinin kırkküsür yıldan beri hizmetinde olup da millî kültürümüzün bu kolunda idealistlerin yetişmesini sağlayan çeşitli üniversite koroları, neredeyse yurdumuzun hemen hemen her tarafına yayılmış olan dernek ve cemiyetler, DEVLETİN İLGİSİZLİĞİ KARŞISINDA HALKIN MİLLÎ KÜLTÜRÜNE SAHİP ÇIKIŞININ ANLAMLI BİR İFADESİDİR.

Saydığımız bu dernek, cemiyet ve koroların gençlerimize ve milletimize çok yönlü faydaları vardır, bunlar:

1)Türk Genci'ni öz kültürüne ısındırmak ve millî yolda eğitmek,
2)Gençleri boşluktan kurtarmak ve zararlı alışkanlıklardan korumak,
3)Yetenekli gençlerin yetişmesini sağlamak,
4)Çevredeki değerli insanları tanıyarak, onlardan faydalanmalarını sağlamak,

Türk'ün örf, âdet ve geleneklerini, toplumun değer taşıyan görgü kurallarını öğrenmelerine yardımcı olmak, hemen aklımıza gelen yararlardır.

Saygıdeğer konuklar,

Son olarak söyleyeceklerim :

DEVLETİMİZİN, KÜLTÜRÜMÜZÜN BİR PARÇASI OLAN MİLLÎ MÛSIKÎMİZE SAHİP ÇIKMASI VE DESTEK OLMASI GEREKİR.

Devlet, Türk Mûsıkîsi üzerine geçici atılımlar şeklinde değil, sürekli olarak eğilmelidir. Konservatuvarlar, enstitüler çapında araştırmalara girişilmeli, Türk Mûsıkîsi çalgılarının öğretilmesi işi ders programlarına alınmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı Türk Mûsıkîsi'ni Araştırma ve Değerlendirme Komisyonu çalışmalarını artan bir hızla sürdürebilmeli, radyolardan yayınlanan Türk Mûsıkîsi programları band tasarrufu gerekçesiyle silinmemeli, tersine disklere aktarılıp titizlikle korunmalı, gelecek kuşaklara aktarılabilmeli, ayrıca kayıtlar yapılmalı, devlet elindeki en iyi salonlar, konserler verilebilmesi için Türk Mûsıkîsi'ne açık tutulmalı; özel kuruluşlar da konserler düzenleyerek, kaset ve CD doldurarak, çeşitli panel ve konferanslar düzenleyerek desteklerini sürdürmelidir. (Bugün gerçekleştirilen panelde olduğu gibi)

DİLERİM, ÜLKEMİZDE MİLLÎ MÛSIKÎMİZİ DE İÇİNE ALAN KÖKLÜ BİR KÜLTÜR VE SANAT POLİTİKASI TEKRAR BAŞLATILIR VE EN İYİ ŞEKİLDE UYGULANIR VE UYGULATILIR.

Sözlerimi bitirmeden önce Çinlilerin ünlü bilgesi Konfüçyüs'ün Mûsıkîyle ilgili çok ünlü bir sözünü hatırlatmak istiyorum:

"...Bir toplumun müziğibozulmuşsa, o toplumda pek çok şeyin de bozulmuş olduğuna hükmetmek gerekir..."



Sn. Konuklar,

Sözlerime üstâd Yahya Kemâl BEYATLI'nın şiiriyle veda ederken bir konuyu tekrar vurgulamak istiyorum !

Türk Mûsıkîsi'ne sahip çıkalım, KARAGÖZ nasıl Karagiyozis olduysa, ITRî'de bir gün Itrîdes oluverir !

Dilerim, bu tür seminerlere artık Devletimizin yetkili organları, kişileri ve özellikle milletimizin vekilleri olan milletvekilleri de ilgi gösterirler...

Kaynak:Türk Gençliği'nin Müzik Eğitimi. Türk Kadınları Kültür Derneği Akademik Seminerler Dizisi



Kaynak : www.turkmusikisi.com
onurkarakaya
onurkarakaya
Kemalist Üye
Kemalist Üye

Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 26/06/10

https://www.facebook.com/onurkarakaya.CHP?ref=name

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz